Chp’li Öztunç: “Çevre davaları kamu davası sayılsın!”

Doğaya verilen zararın geri dönülemez noktalara ulaştığı günümüzde Anayasal hakkı olan yaşam alanlarını savunmak isteyen vatandaşların mahkeme kapılarında karşı karşıya bırakıldığı maddi zorlukların aşılması adına CHP Doğa Hakları Kanun Teklifi hazırladı.

Chp’li Öztunç: “Çevre davaları kamu davası sayılsın!”

Chp’li Öztunç: “Çevre davaları kamu davası sayılsın!”

Doğaya verilen zararın geri dönülemez noktalara ulaştığı günümüzde Anayasal hakkı olan yaşam alanlarını savunmak isteyen vatandaşların mahkeme kapılarında karşı karşıya bırakıldığı maddi zorlukların aşılması adına CHP Doğa Hakları Kanun Teklifi hazırladı.

09 Ocak 2021 Cumartesi 14:35

Anayasanın 56. Maddesinde devlet ve vatandaşa “Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek” ödevi verildiğini hatırlatan CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç, yaşam alanlarını savunma gayesinde olan halkın bir de ağır maddi yük altında ezilip tereddütte düşmemesi adına hazırladığı Kanun Teklifinde TBMM’ye önerilerini sundu.

Büyük bir külfete dönüşen dava açma süreci, mahkeme giderleri ve bilirkişi ücretleri vatandaşların karşılayabileceği meblağların çok üzerine çıkarken, CHP Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç, “Çevre davalarının kamu yararına açılan davalar olarak kabul görmesi ve dava harç ve diğer yargılama giderlerinde de muafiyet sağlanması” gerektiğini belirtti.

“AVUKATLIK ÜCRETLERİ DAHİ GÖNÜLLÜLÜK ESASINA DAYANAN ODA VE STK’LARIN MADDİ GÜCÜ YOK DENECEK KADAR AZ”

“Günümüzde ekolojik yıkım olarak nitelendirilen krize yol açan atık, ormansızlaşma gibi kirlilik ve bozulma sorunları yaşanmakta, canlı türleri, doğa yaşam alanları, ekosistemler, doğal, tarihi ve kültürel varlıklar yok olmakta, iklim değişikliği ve sera etkileri yaşanmakta, güvenli su ve gıdaya erişim güçleşmektedir” ifadelerini kullanan Ali Öztunç, “Gönüllülük esasına dayandığı ve kazanç amacını gütmediği için STK ve odaların maddi güçleri de yok denecek kadar azdır. Nitekim bu davaların çoğunda, avukatlık hizmetleri de dahi gönüllülük esasına dayanmaktadır” dedi.

“YAŞAM HAKKININ KORUNMASI İÇİN ADALETE ERİŞİM KOLAYLAŞTIRILMALIDIR”

Birçok ülkede, kamu menfaatine açılan davaların sınırları kaldırıldığının ve bu amaçla açılan davalar kaybedilse bile dava masraflarının davacıya yüklenmemesine yönelik içtihatlar geliştirildiğinin altına çizen Öztunç, “Yaşama hakkının ön koşulu olan doğanın korunması için, adalete erişim kolaylaştırılmalıdır” dedi.

Öztunç’un Kanun Teklifi Aynen Şu Şekilde:

GENEL GEREKÇE

Anayasanın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin sosyal bir hukuk devleti” olduğu belirtilmiş, Anayasanın 5. maddesinde devletin temel amaç ve görevleri arasında” kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak” amaç ve görevi de sayılmıştır.

Anayasanın Hak Arama Hürriyeti başlıklı 36. maddesinde “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” denilmiştir. Anayasanın 125. maddesinde, İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu” belirtilmiştir.

Anayasanın 56. maddesinde Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir denilmiş, devlet ve vatandaşa “Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek” ödevi verilmiştir.

2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun 3. maddesinin a bendinde, “Başta idare, meslek odaları, birlikler ve sivil toplum kuruluşları olmak üzere herkes, çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi ile görevli olup bu konuda alınacak tedbirlere ve belirlenen esaslara uymakla yükümlüdürler” denilmiştir. Kanunun 30. maddesinde ise; Bilgi edinme ve başvuru hakkı düzenlenmiş olup, “Çevreyi kirleten veya bozan bir faaliyetten zarar gören veya haberdar olan herkes ilgili mercilere başvurarak faaliyetle ilgili gerekli önlemlerin alınmasını veya faaliyetin durdurulmasını isteyebilir. Herkes, 9/10/2003 tarihli ve 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamında çevreye ilişkin bilgilere ulaşma hakkına sahiptir” denilmiştir.

Anayasa ve 2872 Sayılı Çevre Kanununda yer alan düzenlemeler ile yurttaşlar, sivil toplum örgütleri, meslek odaları ve birlikler çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi ile görevli tutulmuş olup “Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek” ödevini yerine getirmek zorundadır. Anayasa ve Kanun ile yükümlülükler yüklenen gerçek ve tüzel kişilerin; ifa ettikleri görev gönüllülük esasına dayandığı ve kazanç amacını gütmediği için STK ve odaların maddi güçleri de yok denecek kadar azdır. Nitekim bu davaların çoğunda, avukatlık hizmetleri de dahi gönüllülük esasına dayanmaktadır.

Doğanın tüm formları ile birlikte var olma ve yenilenme hakları vardır. Bu haklar; yaşama hakkı, temiz hava hakkı, sağlık hakkı, kirlenmeme hakkı, su hakkı, saygı görme hakkı gibi haklar doğa hakları olarak sayılmaktadır. Ezcümle yaşam hukukunun temelini oluşturan doğa haklarını korumak, tüm herkesin ödevidir.

Günümüzde ekolojik yıkım olarak nitelendirilen krize yol açan atık, ormansızlaşma gibi kirlilik ve bozulma sorunları yaşanmakta, canlı türleri, doğa yaşam alanları, ekosistemler, doğal, tarihi ve kültürel varlıklar yok olmakta, iklim değişikliği ve sera etkileri yaşanmakta, güvenli su ve gıdaya erişim güçleşmektedir.

Doğa haklarını korumakla yükümlü, bu anlamda Anayasa, uluslararası sözleşmeler ve kanunlarla yüklenen yükümlülükleri yerine getirmekle mükellef yurttaşlar, sivil toplum örgütleri, meslek odaları ve birliklerin ellerindeki tek mekanizma; yargı yerlerine başvuru hakkını kullanmaktır.

Başka deyişle, yurttaşlar, sivil toplum örgütleri, meslek odaları ve birlikler yukarıda bahsedilen yükümlülüklerini yerine getirmek için dava açmaktan başka bir hakları bulunmuyor. Örneğin, 2577 Sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu’nun 20/A maddesi kapsamında 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu uyarınca, idari yaptırım kararları hariç çevresel etki değerlendirmesi sonucu alınan kararlar hakkında idari makama başvuru hakkı kaldırılmış, sadece dava açma zorunluluğu getirilmiştir.

Doğa haklarını korumakla yükümlü yurttaşlar, sivil toplum örgütleri, meslek odaları ve birlikler bir yandan başvuru mekanizmaları kaldırılmak suretiyle dava açmak zorunda bırakılmakta, diğer yandan ise yüksek yargılama giderleri ödeme tehditi ile karşı karşıya konulmaktadır. Çünkü, yüksek miktarlardaki yargılama giderleri ve bilirkişi ücretleri ödenebilir makul rakamların üzerine çıkmıştır. Ayrıca davanın reddedilmesi halinde, şirketlerin lehine avukatlık ücretine hükmedilmesiyle dava açmanın külfeti daha da katlanılamaz hale gelmiştir.

2020 yılı içerisinde görülen çevre davalarından Sinop Nükleer Güç Santrali ile ilgili olan davada 40.890,00 TL civarında bilirkişi masrafı istenmiştir. Kanal İstanbul ile ilgili açılan davada istenilen bilirkişi ücreti 10.000 TL’dir. Uygulamada bu durum, yasal bir ödevi yerine getirmek zorunda olan yurttaşları ve yurttaş topluluklarını dava açmakta tereddütte düşürmektedir. Yüksek oranlı yargılama giderleri ve dava harçları ödemek zorunda kalma tehlikesi; dava hakkının kullanılmamasına yönelik caydırıcılık içermeye başlamıştır. Bu ise, hak arama hürriyetinin sosyal hukuk devleti ve eşitlik ilkelerinin, doğa haklarının açıkça ihlalidir.

Birçok ülkede, kamu menfaatine açılan davaların sınırları kaldırılmış, bu amaçla açılan davalar kaybedilse bile dava masraflarının davacıya yüklenmemesine yönelik içtihatlar geliştirilmiştir. Avrupa Hukukunda bu tarz davalar için “dava masraflarından koruyucu kararlar” olarak adlandırılması kullanılmaktadır. Bu yola, özellikle genel kamu yararının bulunduğu davalarda ve kamu yararı bulunan çevre davalarında başvurulmaktadır.

Yaşama hakkının ön koşulu olan doğanın korunması için, adalete erişim kolaylaştırılmalıdır. Bu bağlamda; hak arama hürriyeti, adil yargılama, sosyal hukuk devleti ve eşitlik ilkelerinin tesis edilebilmesi için 2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun uygulanmasına yönelik idari işlemler ile aynı kanunun 3. maddesinde yer alan ilkelerinin ihlalini veya ihlali tehlikesini önlemeye, gidermeye, sonlandırmaya yönelik olarak çevre, ekoloji, tarihi ve kültürel değerlerin, doğal ekosistemlerin ve halk sağlığının korunması ve imar uygulamaları gibi kamu yararını yakından ilgilendiren konularda açılacak davalar kamu davası sayılarak 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununda düzenlenen harçlardan muaf tutulmalı, bu kapsamda açılan davaların davacı taraf aleyhine sonuçlanması durumunda, vekalet, tebligat ve bilirkişi ücretleri hazine tarafından, uyuşmazlığın davacı lehine sonuçlanması durumunda ise, tebligat ve bilirkişi ücretlerinin 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre davalı taraf ile varsa davalı taraf yanında müdahil olandan tahsil olunarak bütçeye gelir kaydedilmelidir.

MADDE GEREKÇELERİ

MADDE 1 - Anayasa ve 2872 Sayılı Çevre Kanununda yer alan düzenlemeler ile yurttaşlar, sivil toplum örgütleri, meslek odaları ve birlikler çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi ile görevli tutulmuş olup “Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek” ödevini yerine getirmek zorundadır. Birçok ülkede, bu yükümlülük kapsamında açılan davalar kamu yararına açılan davalar olarak kabul görmekte, “dava masraflarından koruyucu kararlar” olarak nitelendirilmektedir. Türkiye’de mahkeme giderleri ve bilirkişi ücretleri, yurttaşlar, sivil toplum örgütleri, meslek odaları ve birliklerin karşılayabileceği rakamların üzerine çıkmıştır. Ayrıca davanın reddedilmesi halinde, idare lehine avukatlık ücretine hükmedilmesiyle dava açmanın külfeti katlanılamaz hale gelmiştir. 2577 Sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu’nun 20/A maddesi kapsamında 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu uyarınca idari yaptırım kararları hariç çevresel etki değerlendirmesi sonucu alınan kararlar hakkında idari makama başvuru hakkı kaldırılmış, sadece dava açma zorunluluğu getirilmiştir. Dava açmak zorunda bırakılan gerçek ve tüzel kişiler yüksek yargılama giderleri ile dava açmaktan caydırılmaktadır. Madde ile çevre davaları kamu yararına açılan davalar olarak kabul görecek ve uygulamada hak arama hürriyeti, adil yargılama, sosyal hukuk devleti ve eşitlik ilkelerinin ihlaline yol açan dava harç ve diğer yargılama giderlerinden muafiyet sağlanarak toplumsal eşitlik sağlanacaktır.

Uygulamada, 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu ve diğer kanunların aynı anda uygulanması halinde oluşabilecek hukuki uyuşmazlıkları önlemek adına, kamu yararına açıldığı kabul edilecek çevre davalarında verilecek kararlar sonrasında vekâlet, tebligat ve bilirkişi ücreti vb. yargılama giderlerinin hazine tarafından karşılanması öngörülmüştür. Söz konusu davalarda davacı lehine karar verilmesi durumunda ise bu davaların açılmasına sebebiyet veren davalı taraf ile davalı taraf yanında müdahil olandan tebligat ve bilirkişi ücretlerinin tahsil edilerek bütçe kaydedilmesi öngörülerek hazineden kamu davaları için harcanan bedellerin ikamesi sağlanmak istenilmiştir.

MADDE 2 - Yürürlük maddesidir.
MADDE 3 - Yürütme maddesidir

2872 SAYILI ÇEVRE KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 9/8/1983 tarih ve 2872 sayılı Çevre Kanununa aşağıdaki madde eklenmiştir.

“Muafiyetler

MADDE 30/A - Bu kanunun uygulanmasına yönelik idari işlemler ile bu kanunun 3 üncü maddesinde yer alan ilkelerinin ihlalini veya ihlali tehlikesini önlemeye, gidermeye, sonlandırmaya yönelik olarak çevre, ekoloji, tarihi ve kültürel değerlerin, doğal ekosistemlerin ve halk sağlığının korunması ve imar uygulamaları gibi kamu yararını yakından ilgilendiren konularda açılacak davalar 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununda düzenlenen harçlardan muaftır.

Birinci fıkra kapsamında, 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununda düzenlenen harçlardan muaf olarak açılan davalar, davacı taraf aleyhine sonuçlanması durumunda, vekâlet, tebligat ve bilirkişi ücretleri Hazine tarafından karşılanır. Uyuşmazlığın davacı lehine sonuçlanması durumunda ise tebligat ve bilirkişi ücretleri 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre davalı taraf ile davalı taraf yanında müdahil olandan tahsil olunarak bütçeye gelir kaydedilir.”

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.

Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner374

banner367

banner366

banner360

banner326