100. Yılın Arifesinde Maraş’ın İstiklal Mücadelesi 

Tarihçi yazar Mehmet Işık Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 99. Yılı münasebetiyle kaleme aldığı yazıda şunları kaydetti:

100. Yılın Arifesinde Maraş’ın İstiklal Mücadelesi 

100. Yılın Arifesinde Maraş’ın İstiklal Mücadelesi 

Tarihçi yazar Mehmet Işık Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 99. Yılı münasebetiyle kaleme aldığı yazıda şunları kaydetti:

11 Şubat 2019 Pazartesi 21:36

“Tarihi meselelerin yazılmasında öylesine beylik bir ifadeyle, şiirsel bir dizilimle cümleye başlamak pek uygun değildir. Tarihi meseleler ilgili peşin hükümlere bağlanmış cümleleri kullanmak, olayların yeni belge ve bilgilerle yeniden yazılma ihtimali olduğu için, yani yarın akıbetinin ne olacağı belli olmadığı için yazarını zor duruma düşürür. Fakat bazen tarih ile edebiyatın arasına sıkıştığınızda ve kaçacak bir yeriniz de kalmamışsa yapacak bir şey kalmaz ve aklınıza geldiği gibi yazmaya mecbur olursunuz. İşte, Maraşlının 99 yıl önce kanıyla yazdığı istiklal mücadelesi böylesine bir meseledir. Ne edebiyatın şiirselliğine boğulacak bir vakıadır nede tarihin belgeler ışığında objektiflik dayatmasıyla anlatılabilecek, yazılabilecek bir meseledir.  Belki de bu yüzden olsa gerek; kahramanları Türk, Ermeni ve Fransız olan ve bir asır önce yaşanan olaylar ile ilgili ne sağlam bir tarih yazılabilmiştir nede edebi bir metin inşa edilebilmiştir. Oysa hem tarihin hem de edebiyatın beslendiği her şey ortada sere serpe durmaktadır.  

Asırlarca Türkler ile birlikte yaşayan Ermeniler, kendi dininden ve mezhebinden olan Bizans’a bile sadakat noktasında Türk’e gösterdiği sadakat noktasında olmamıştır. Türk ise kurduğu cihan devletlerinde dini, mezhebi ve dili farklı olan bu sadakate, diğer gayr-i Müslimlere davrandığı gibi davranmamış, Fatih Sultan Mehmet Han Bizans’ın “Köylü Hıristiyanlar” diyerek küçümsediği Ermenilere, İstanbul’a çevirdiği Konstantiniyye’de yer, yurt vermiş ve Rumlar ile eşit hale getirmiştir. Sultan Alparslan’dan, Sultan II. Abdülhamid Han’ın saltanatının başına kadar geçen sürede adi adli olaylar dışında bu dostluk baki kalmıştır. Anadolu’da İstanbul başta olmak üzere Bursa, Adana, Maraş, Antep, Urfa, Van, Diyarbakır, Erzurum ve Kars gibi şehirler ile bu şehirlere yakın kent, kasaba ve köylerde sadakate ve merhamete dayalı dostluk dokuz asır mevcudiyetini korumuştur. 

19. Asrın son çeyreğiyle birlikte Rusların, Fransızların ve İngilizlerin Osmanlı coğrafyası üzerindeki bölücü ve yıkıcı planlarını,  özellikle Anadolu’daki kadim dostlukların üzerine kurumaları her şeyi değiştirmeye başlamıştır. Asırlardır vicdanı, merhameti, güveni, sadakati, kardeşliği ve kader birliğini temel alan birliktelikler çok hızlı bir şekilde dağılmaya başlamıştır. Bu güzel duygu ve düşüncelerin yerini önce hasetlik, kıskançlık, nefret ve şiddet gibi duygu ve düşünceler almıştır. Sonra ölüm soğuk yüzünü bu coğrafyada göstermeye başlamıştır. Asırlardır dost olan bu milletler ne oldu da kısa bir süre içerisinde kan davalı haline dönüşü vermiştir. Peki, bu keskin dönüşün sebeplerini tarihçiler izah edebilmişler midir? Hayır. İzah etmeleri mümkün müdür? Sanmıyorum, meselenin araştırılması da ayrı bir makale konusu…

100. Yılın Arifesinde Kutlamaların Durumu

Maraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 100. Yılının arifesindeyiz. Her yıl Maraş’ın, Maraşlının düşman işgalinden kendi kendini kurtarması, torunları tarafından çeşitli etkinliklerle kutlanıyor.  Gerçi kutlamalar son dönemlerde eski milli ve manevi kimliğini yitirmeye başlamış durumda. Sokaklarda oradan oraya yürüyen, birçoğu çete olmanın gerekliliklerinden bihaber yöresel kıyafetler içerisindeki bazı gençlerin caddelerde dolaşmaları da olmasa, halkın gündeminden çıkmak üzere maalesef. Resmi törenler ise neredeyse geçiştirme noktasına gelmiş. Bir asır önce Maraşlının farklı etnik kimliğe, farklı mezhebe, farklı siyasi görüşe sahip olmalarına rağmen sırt sırta vererek kazandıkları “Kahramanlık Destanı’nın” kutlamalarında aynı kardeşlik duygusu artık yok. Ermeni komitacılarına ve sömürgeci Fransızlara karşı canla başla savaşanların torunları, siyasi görüş ayrılıklarını bahane ederek birbirlerinin ellerini sıkmamak için gayret gösterir hale gelmişlerdir. Oysa Ankara’nın İstiklal Madalyası tanzimi için Maraş mülki amirlerinden savaşta yararlılık gösterenlerin isimlerini talep ettiğinde, “Maraş’ın her ferdi kahramandır!” cevabı verilmişti. Son dönemlerde tiyatral mizansene doğru giden kutlamaların yeniden canlanması, halkın gündemi haline gelmesi, gençlerimizde milli ve manevi şuur meydana getirmesi ne kadar mümkündür bilemeyiz. Ama birçok yeri muallak kalsa da tam olarak layıkıyla anlatılamasa da 100 yıl önce kardeşlik yeminleri edilerek, kanla yazılan bu destana sahip çıkılması gerekmektedir. Ecdat bir asır evvel Maraş sokaklarında sadece düşmanı dize getirmemiş, tüm farklılıkları bir çiçek bahçesine dönüştürmeyi de bilmiştir. Kardeşlik hukukunu tesis etmiş, bir olmayı bilmiştir. Bu iman ve istiklal mücadelesi yeniden Maraşlının ana gündemi olmalıdır, şehrin ortak değeri olarak yaşatılmalıdır. Herkes üzerine düşeni layıkıyla yerine getirmelidir.  100 yıl önce destanın kazanılmasında emek harcayan askerinden polisine, esnafından memuruna, köylüsünden şehirlisine, farklı etnik ve mezhepsel kimliğe, sosyo-ekonomik yapıya sahip Maraşlıları bugün kahraman olarak anıyor ve aziz hatıralarının önünde saygıyla eğiliyoruz. Artık onlar tarihin şanlı sayfalarındaki yerlerini aldılar, şimdi ecdadın kahramanlığına yakışır şekilde 100.yıl kutlamaları yapma ve tarihte yer alma zamanıdır. Hazırlıklar şimdiden yapılmaya başlanmalı ve kutlamalar bir yıla yayılmalıdır. 

Maraşlı Tarihine Sahip Çıkmalıdır

Maraş Milli Mücadelesinin Kahramanları Kimlerdir?

 Maraşlılardır! 

Türklerdir, Kürtlerdir, Çerkezlerdir, Alevilerdir, Sünnilerdir, bunu peşin olarak söyleyelim.

Peki, neden bu soruyu sorma ihtiyacı duyduk? Çünkü henüz olayların üzerinden yüzyıl geçmeden tarihi gerçekliklerin çarpıtıldığını, kişiye göre tarih yazılmaya, kahramanlar üretilmeye çalışıldığını görür hale geldik. Şerh düşmek adına bu satırları yazıyoruz, nede olsa söz uçar yazı kalır.

Maraş’ın düşman işgalinden kurtuluşu yani istiklal mücadelesiyle ilgili devrinde yazılmış derli toplu bir tarih bulunmamaktadır. Maraşlı nedense yazmamış, yazdırmamıştır. Bu dönemi anlatan kitaplar ise sonraki dönemlerde kaleme alınmıştır. Bunlar ise yeterli değildir.  İşgal dönemi ve sonrasıyla ilgili bilgi veren kaynaklar arasında ciddi manada tutarsızlıklar bulunmaktadır. Bu durum tarihi bilgilerin eksik anlaşılmasına, eksik aktarılmasına neden olmaktadır. Bu durum tam manasıyla bir tarih yazımının önüne geçmektedir. Konuyu ele alan bazı tarihçilerin arşiv vesikalarına, gazete metinlerine ve telgraflara bağlı kalarak tarih yazmaya çalışmaları, bazı tarihe merak salmış kişilerin ise yazdıklarını mukayese etme imkânına sahip olmadan, okudukları gibi, duydukları gibi aktarmaları yazdıklarını eksik bırakmıştır. Bunun yanında Maraş coğrafyasını tam olarak bilmeyen akademisyenlerin kaleme aldıkları ile yazdıklarına kişisel değerlendirmelerini eklemekte beis görmeyen tarih meraklısı kişilerin yazıları gerçeğin öğrenilmesine hizmet etmediği gibi yanlış bilgilerin ortalıkta dolaşmasına da neden olmuştur. Oysa en başta gerçeklerin ortaya çıkarılması için devri anlatan Ermenilere ve Fransızlara ait hatıratlara, mektuplara, gazete haberlerine, telgraf metinlerine şüpheyle yaklaşılmalıdır. Keza Türk tarafına ait anılara,  mektuplara, gazete haberlerine ve telgraf metinlerine de aynı şüpheyle yaklaşılmalıdır. 

30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile Osmanlı Devleti fiilen sona ermiştir. İstanbul’da yaşanan karmaşa Anadolu’nun ücra köşelerinde yaşananların perdelenmesine, göz ardı edilmesine neden olmuştur. İşgal dönemlerinde ise devlet artık yoktur ve yeni Türk devletinin kurulması ve Anadolu’da kontrolü tam manasıyla sağlaması ise 4-5 yıl sonradır. En basit yaklaşımla Mondros’tan Lozan’a kadar geçen sürede yaşananlar ile anlatılanlar arasında muazzam ölçüde farklılıklar söz konusudur. Kimin kahraman kimin hain olduğunu bilmek, kestirmek oldukça güçtür. Bu muallak durumu Maraş özelinde ele alacak olursak; hain aramak, birilerini töhmet altında bırakmak doğru değildir. Ancak, Şeyh Ali Sezai Efendi gibi bir tarikat ehliyle, Sinemeli Aşireti’nin reisi Alevi Tapo Ağa’yı, Bekdik Türkmeni Sütçü İmam ile Atmalı Aşireti reisi Paşo Yakup Hamdi ve Çerkez Arslan Bey’i aynı hedefe yönlendiren durumun ne olduğunu bilmek, bunu insanlarımıza anlatmak, bu kardeşlik hukukunu yaşatmak bu topraklarda kardeşliği ebedi hale getirir.  Mıllış Nuri ile Muallim Hayrullah’ı, Çuhadarlı Ali ile Abdal Halil Ağa’yı,  Beyazıtlı Muharrem Bey ile İttihatçı Kılıç Ali’yi ve Vezir Fahı’yı aynı ilahi vazifeye yönlendiren ruhu, diri tutmak zorundayız. 

Şayet bu kardeşlik ahdinin dışına çıkılır da hayali kahramanlar inşa edilmeye, devre ve şahsa göre tarih yazılmaya çalışılırsa bu kimseye bir kâr sağlamaz, birliği ve bütünlüğü zedeler. Gerçeğin çarpıtılması kimseye fayda sağlamaz. Diğer taraftan hep kahramanlıkları anlatmak, yapılan ihanetleri göz ardı etmek de doğru değildir. Tarih aynı zamanda yapılan hatalardan ders çıkarmayı gerekli kılar. Eğer düzgün bir tarih okuması yapmaz, hakikatleri canımızı acıtsa dahi ortaya koymaz isek maazallah tarih tekerrür eder. Bu yüzden Milli Mücadele döneminden tüm Maraşlılar kahramandır! Köylüsüyle şehirlisiyle, esnafıyla memuruyla, aşiretiyle yörüğüyle tüm Maraş kahramandır.  Ayrımcılığa, tarafgirliğe, emekleri görmezden gelmeye gerek yok. Her ferdi kahraman olan şehrin tarihine yalanlar eklemek kimseye fayda sağlamaz. Bu yüzden Maraşlı, tarihini değiştirmeye yeltenenlere fırsat vermemelidir, sahip çıkmalıdır.”

Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner374

banner367

banner366

banner360

banner326