Evelahir dergisinde ilk yayınlanan yazımın (https://www.marastaedebiyat.com/evelahir –6.sayı, 76.sayfa) başlığını “varlığınız yeter” koymuştum ve geleneksel Maraş kent dokusunda gezmeyi sevdiğim sokaklarda hafızama kazınan konaklardan bahsetmiştim. Çünkü bizden önce yaşamış insanların ruhu, kibarlıkları hep o güzelim evlere yansımış, bu evlerde geleneksel Maraş kent dokusunu oluşturmuştu. Çünkü o evleri güzel yapan, o evlerde yaşayan insanların güzel yürekleriydi. Çünkü o evler daha yapım aşamasında bir ince fikrin ürünüydüler. Bütün toplumun kullanacağı cami, kervansaray, çarşı gibi sosyal mekanlar daha uzun süre ayakta kalması ve daha uzun süre dua almaya vesile olması için taş malzemelerle yapılırken insan ömrünün faniliğini vurgulamak amacıyla evler ahşap malzemeler ile yapılıyordu. Sadece buradaki inceliği kavramak bize atalarımızın komşusunun güneşini kesmeyen hoşgörüsünü, evleri kullanmaktaki ve üretmekteki zarafetini anlatacaktır bence.
İşte bu mantıkla oluşmuş Maraş’ın tarihi sokaklarında dolaşırken o evlerden, o sokaklardan haberdar olmanın, o evlerde yaşayan bir amca ya da tenekedeki lökgeleriyle dertleşen bir teyze ile muhabbet edebilmenin, dedesinin elinden tutan bir torunun başını okşamanın bana kattığı enerjiyi ve mutluluğu tanımlamak çok zor. Çünkü o evler sadece orada durmalarıyla, sadece varlıklarıyla bize ilham veriyorlardı. Son dönemde birçok konağın arka arkaya restorasyonu yapılıp farklı fonksiyonlar verilmesi bu sokakların müdavimlerine nasıl iyi geliyordu bilemezsiniz.
Maraş’ta yaşayan herkesin bildiği ama hep göz ardı edilen “her 500 yılda bir Maraş’ta sekiz veya üzerinde bir şiddette deprem olacak” cümlesi maalesef 6şubat2023’te gerçekleşti. Sevdiklerimizi aldı yerine büyük acılar koyarak ki bu acıyı tarifin imkânı yok. Hafızalarımızı yok etti, dayanak noktalarımızı yok etti, çocukluğumuzu, gençliğimizi ve biriktirdiklerimizi yok etti. Bana ve beni tanıyan pek çok insana “varlığınız yeter” demeyi öğreten Yaşar amcayı da bu depremde kaybettik. Bu sloganı çok cümle içinde kullandım ama en çok Maraş kent dokusunu oluşturan evler için kullanınca anlam buldu bence. Gerçekten de her dolaştığımızda, hangisinin önünden geçersek geçelim “siz durun oralarda çünkü varlığınız yeter” dedim. Orada durmaları hep güç verdi onları sevenlere, sahiplenenlere.. Gezerken incelikleri yad ettik, dostlukları yad ettik, bize bırakanlara rahmet diledik, bize aktarılan yaşanmışlıklara hayran kaldık. Ama, duramadılar yerlerinde! Çünkü büyük felaket özellikle restorasyonu yapılan cami ve konakları bizden aldı. Çünkü sekiz şiddetinde bir deprem değil, dokuz saat içinde üç büyük deprem yaşadık. Depremin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen hala kent dokusunda dolaşacak gücü bulamıyor ruhum. Yol üstünde olanları görüyorum geçerken ya da arkadaşlarımın anlattığı kadarıyla biliyorum son hallerini. Camilerin taş minareleri yok, minareler camiye doğru devrildiğinden iç mekanlar yok, tescilli evler ve konaklar yok ya da ağır hasarlı.
Kasap halinden çıkınca Üdürgücü ve Aslanbey konağı depremden etkilenmiş olsa da bizi karşılıyor. Ama bahçesinde insan sesi yok, ahşap merdivenleri gıcırdatarak katları gezen insanlar yok. İki konağın ortasında duran ve taş duvarındaki lov taşlarıyla, asmalı enikli kapısıyla, kafesli pencereleriyle gönlüme yer eden, her geçtiğimde fotoğrafını çekip “tescil listesinde değilsin ama ben sendeki yaşanmışlığı seviyorum” dediğim ev yok. Kasap halini yürüyerek Dedeoğlu konaklarına doğru tırmanırken sağ taraftaki evin balkonundan sarkan kırmızı karanfiller yok. Editörümüz Ömer Bey’in kullandığı taş ahşap karışımı, avluyla bütünleşmiş Dedeoğlu konakları da hasarlı. Konağın müthiş perspektifler veren eli böğründeli köşe başı çıkmaları artık bizi heyecanlandırmıyor. Hemen ona yakın Zabun konağı namı diğer Dr. Artin evi ayakta çok şükür ama kahve içip baharda Ulu caminin minaresini ve onunla muhteşem uyum içindeki pembe renkli erguvan ağacını izleyemeyeceğiz.. Restorasyon başladı Ulu camide ancak önündeki bilgi tabelasında üç yıl sonranın tarihi var.
Ulu Cami’nin hemen yanından Taş Medrese’ye selam edip depremden önce yöresel Maraş yemekleri yapılan bir lokanta olarak kullanılan Kocabaş Konağı’na bakıyorum, şu an faaliyette değil demek ki bazı onarımlar lazım. Yani yağmurlu bir günde konağın balkonunda oturup çay içerken çinko çatılara düşen yağmurun sesini de dinleyemeyeceğiz. Maraş evlerinin alameti farikası Çiftaslan konağı da ayakta çok şükür ama bahçe duvarları yıkılmış neyse ki siluet hala çok güzel, iyi bir bakım ve onarım gerekiyor. Yokuştan çıkarken tam köşe başında herkesin Tabipler Odası diye bildiği arnuvo tarzı Emrullah Çuhadar evi de ağır hasarlı. Nasıl yapılır, ne zaman yapılır hiç fikrim yok. Bu binadan sağa dönülünce karşımıza çıkan Köker evi sapasağlam ayakta. Bu yüzden editörümüz depremden sonra Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki Köker evine taşındı. Anlayacağınız depremden sonra tarihi kent dokusunda dolaşıp keyifli kareler çekme imkânı kalmadı artık.
Bu büyük yıkım kentin hafızasını yerle bir etti. Bizden sonraki nesiller Maraş’ın depremden önceki halini çok hatırlayamayacaklar sanırım. Ama yine de dileğimiz bize insanlığımızı, kibarlığımızı hatırlatan bu evlerin en kısa zamanda yeniden ayağa kalkmaları ve sadece varlıklarıyla, bize kattıklarıyla bize umut olmaya devam etmeleri.. Çünkü onları koruyabilirsek, yaşatabilirsek, insanlığımızı ve ruhumuzu korumamız kolaylaşacak bence. Çünkü insani taraflarımızı öne çıkartan, her neresine baksak, hangi taşına dokunsak bizi duygulandıran ve bu güzellikleri fark edenlerden olmanın mutluluğunu yaşatan bu güzelim evler, onları gelecek nesillere de aktarmanın gerekliliğini haykırıyorlar bize. Çünkü bu aktarmayı başarabildiğimizde hala bir kentin hafızasını korumayı en güçlü şekilde anlatan Nazım Hikmet’in
“İki şey var ancak ölümle unutulur,
Anamızın yüzüyle şehrimizin yüzü” dizelerinin doğruluğu ortaya çıkmış olacak.
Bu yazı Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi’nin çıkardığı Evelahir Dergisi’nin 20.sayısında yayınlanmıştır.