Barış Değil Filistin'i Tasfiye Planı

Trump'ın açıkladığı sözde barış planı, ABD yönetiminde bulunan Yahudi siyasetçi ve bürokratların İsrail’in talepleri doğrultusunda hazırlamış oldukları bir dayatmadan ibaret.

Barış Değil Filistin'i Tasfiye Planı

Barış Değil Filistin'i Tasfiye Planı

Trump'ın açıkladığı sözde barış planı, ABD yönetiminde bulunan Yahudi siyasetçi ve bürokratların İsrail’in talepleri doğrultusunda hazırlamış oldukları bir dayatmadan ibaret.

29 Ocak 2020 Çarşamba 17:23

28 Ocak 2020 tarihinde Türkiye saatiyle 20.00’den itibaren bütün dünyanın gözü kulağı, yaklaşık iki yılı aşkın bir süredir üzerinde çalışılan sözde "yüzyılın planının" mahiyetini öğrenmek için Beyaz Saray’a çevrilmişti. ABD Başkanı Donald Trump’ın yanına İsrail Başbakanı Netanyahu’yu da alarak açıkladığı planda, tahmin edildiği gibi daha önce sızdırılan metinden farklı ve yeni bir şey olmadığı görüldü. Oysa geçen yıl İsrail Hayom gazetesi tarafından yayımlanan anlaşma metnine Filistin yönetiminin yaptığı itirazların dikkate alınarak planda bir güncelleme yapılacağı ve bu sayede Filistin tarafının da kabul edebileceği makul bir teklifin sunulabileceği ileri sürülmekteydi. Fakat ABD yönetimi, beklentileri boşa çıkardı; öyle ki bazı konularda Filistinlilerin aleyhine daha da cüretkâr bir metin ortaya koymuş bulunuyor.

Açıklamanın yöntemi ve muhatapları

Yapılan açıklama Orta Doğu’nun yeniden dizaynına kadar gidebilecek bir sürecin başlangıcı olmasına ve Filistin halkı gibi 70 yıldır işgal altında yaşayan bir ulusun muhtemel kaderini belirleyecek kadar önemli olmasına rağmen, hiçbir Filistin temsilcisinin podyumda olmaması bu sürecin zaten ölü doğduğunu gösteriyordu. Ama bu önemli ayrıntıya rağmen Trump, Kasım 2020’deki başkanlık seçimleri öncesinde ABD’deki Yahudi lobisinin desteğini almak için bunu bir şova çevirmekte hiçbir beis görmeyerek Kudüs ve Golan kararlarında olduğu gibi kendisinin ve ABD’nin söz hakkı olmadığı konularda ahkam kesti. Hakkında azil yargılaması devam eden Trump’a podyumda eşlik eden kişi ise hakkındaki üç yolsuzluk dosyası nedeniyle yargılaması devam eden ve 2019’daki iki seçimde de hükümeti kuramamış İsrail’in geçici Başbakanı Netanyahu’dan başkası değildi.

Haklarında yürütülen yolsuzluk soruşturmaları nedeniyle zor günler geçiren Trump ve Netanyahu’nun başrolünde olduğu bu şovda eksik kalan ise sözde bir barış anlaşmasında karşı tarafı temsilen bulunması gereken Filistin yönetiminin temsilcileriydi. Zira ABD eliyle kotarılan daha önceki barış görüşmelerinde tarafsız arabulucu rolüne soyunan ABD liderlerinin yanında İsrail ile birlikte Filistin liderleri de bulunmuştu. Ancak gelinen noktada ABD’nin tarafsızlığı şüphe götürmez bir biçimde ortadan kalktığı ve mevcut plan sadece İsrail perspektifiyle hazırlandığı için Filistin temsilcisinin orada olma imkânı kalmamıştır.

Planın içeriğinde neler var?

181 sayfalık planın içeriğine bakıldığında anlaşılacağı üzere metin, her iki tarafın da menfaatlerini gözeten bir anlaşmadan ziyade, ABD yönetiminde bulunan Yahudi siyasetçi ve bürokratların İsrail’in talepleri doğrultusunda hazırlamış oldukları bir dayatmadan ibaret. Genel olarak üç bölümden oluşan planın ilk bölümü 50 sayfa ve 22 bölümden müteşekkil olan politik çerçeveye, ikinci bölümü 30 sayfa ve 3 bölümden oluşan ekonomik çerçeveye ve son bölümü ise 90 sayfa ve 3 bölümden oluşan ekonomik teşvikler ve hedeflere ayrılmış.

Trump yaptığı açıklamada, Filistinliler için hiçbir kazanım içermeyen siyasi çerçeveye fazla girmeden sadece bu planın Filistinliler için son fırsat olduğunu ve bunun da kabul edilmemesi halinde bunun sonuçlarının olacağını söyleyerek aba altından sopa gösterdi. Plan dahilinde Kudüs’ün statüsü, sınırlar, Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkı ve Yahudi yerleşimciler konularında hem ABD’nin geleneksel politikasına hem de Birleşmiş Milletlerin mevcut kararlarına aykırı hususlar, bu planın en azından tarafların ortak rızasıyla uygulanma şansının olmayacağını gösteriyor.

Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın statüsü

Kaldı ki Trump’ın konuşmasında, Kudüs’ün birleşik (bölünmemiş) olarak İsrail’in başkenti olarak kalacağının söylenmesinin ardından Filistin tarafının müzakerelere katılarak gerekli şartları (!) yerine getirmesi halinde başkenti Doğu Kudüs olan bir devlete kavuşabilecekleri ve ABD’nin burada elçilik açacağı taahhüdü de kendi içinde çelişkiler barındırıyor. Trump’ın Doğu Kudüs’ten kastının Mescid-i Aksa’yı da içine alan Filistin yönetiminin kontrolündeki mevcut Doğu Kudüs olmadığı anlaşılıyor. Zira daha önce sızdırılan metinde muhtemel bir Filistin devletinin başkentinin adı, Doğu Kudüs’ün dış mahallerinden olan “Ebu Dis” olarak zikredilmişti. Dolayısıyla Filistin tarafının tüm bu koşulları yerine getirse bile iğdiş edilmiş topraklarda kurulacak devletin başkentinin Doğu Kudüs olmayacağı, bunun yerine dış banliyölerde kurulacak yeni yerleşim yerlerinin bu şekilde isimlendirileceği anlaşılıyor.

Bu tahmini kuvvetlendiren husus ise Trump’ın Mescid-i Aksa’ya dair sözleri oldu. Anlaşılan o ki planda Mescid-i Aksa’ya 1947 tarihli taksim planındaki gibi bir statü öngörülmüş olup, buranın İsrail kontrolünde turistik bir merkez olması planlanıyor. Mevcut durumda Ürdün Krallığına bağlı Vakıf idaresi tarafından yönetilmekte olan Mescid-i Aksa da bu sayede Müslümanların kontrolünden çıkarak, ilk aşamada uluslararası bir statüye kavuşturularak herkesin ziyaretine açılacak, sonraki süreçte de Yahudilerin tapınaklarını tekrar inşa edebilmeleri için uygun hale getirilecektir.

Sınırlar ve toprak paylaşımı

Trump’ın ifadesine göre, Filistinlilerin planı kabul etmeleri halinde ve taraflar arasında yapılacak dört yıllık bir müzakerenin sonunda kurulabilecek Filistin devletinin toprakları iki misli artacak. Bunun nasıl olacağını anlamak için hazırlanan taslak haritaya bakıldığında ise bunun Negev çölünde ihdas edilecek iki ayrı toprak parçasında hayata geçirilecek teknoloji bölgesine ilave olarak daha güneyde oluşturulacak yerleşim ve tarım alanlarının kast edildiği görülüyor. Batı Şeria’dan kopartılacak Ürdün Vadisi gibi verimli toprakların yerini çölde kurulması planlanan yerleşim, tarım ve teknoloji alanlarının alacak olması, planın ne kadar ütopik olduğunun da somut bir göstergesi. Zira İsrail muhtemel bir anlaşma için bir karış bile toprak tavizi vermeyeceğini savunma bakanının ağzından ilan ederken, Filistinlilerden gasp edilecek yerlere karşılık olarak ise susuz ve verimsiz çöl reva görülmektedir.

Ayrıca ABD’li ve İsrailli yetkililer tarafından oluşturulacak bir komisyonun Batı Şeria’da yapacağı detaylı inceleme sonucunda buradaki Yahudi yerleşimcilere de dokunmayacak şekilde sınırların yeniden belirlenmesi öngörülüyor. Bu toprakların asıl sahibi olan Filistin tarafının hiçbir dahlinin olmayacağı bu sürecin sonunda muhtemelen kurulacak olan Filistin devletine ne kadar toprak bırakılacağı da Amerikan ve İsrailli yetkililerinin tasarrufunda olacaktır. Bu sınırlar belirlenirken mevcut Yahudi yerleşimlerine dokunulmayacağını ifade eden Trump, dört yıllık müzakere süresince yeni yerleşimlerin açılmayacağını, fakat bu süreçten sonra yerleşim yerlerine tekrar devam edilebileceğini söyleyerek kendi söyledikleriyle çelişmiştir. Buradan anlaşıldığı kadarıyla, Yahudi yerleşimleri önümüzdeki dönemde de aksi yöndeki pek çok uluslararası karara rağmen İsrail’in işgalini genişletmek için bir araç olarak kullanılmaya devam edecektir.

Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner374

banner367

banner366

banner360

banner326