Türkiye, 2026 yılıyla birlikte çalışma hayatını doğrudan etkileyecek yeni bir düzenlemeye adım atıyor:

Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES).

Resmî Gazete’de yayımlanan 2026 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı, bu sistemi “işveren katkılı ikinci basamak emeklilik modeli” olarak tanımlıyor.

Ama bu tanımın satır aralarında, emekçinin alın terinden yapılacak zorunlu kesintilerin gölgesi var.

ZORUNLU KESİNTİYLE TASARRUF OLMAZ

Yeni sistemle çalışan maaşından %3 oranında kesinti yapılacak.

İşveren %1 katkı sağlayacak, devlet ise %30 destek verecek.

Asgari ücret üzerinden bakıldığında, aylık yaklaşık 663 TL, yılda 8 bin TL, on yılda ise 80 bin TL’ye yakın bir kesinti söz konusu.

Ancak bu paraya hemen dokunmak mümkün değil.

Çünkü sistemde en az 10 yıl kalmak zorunlu.

Yani emekçi, kendi birikimini ancak devletin belirlediği koşullar çerçevesinde kullanabilecek.

Askerlik, doğum, ağır hastalık veya hac gibi istisnalar dışında, paraya erişim yok.

Bu durum, adı “tamamlayıcı” olsa da, gerçekte zorunlu bir gelir kaybı anlamına geliyor.

Emekçinin maaşından yapılan her kesinti, geçim sınırında yaşam mücadelesi veren milyonlarca işçinin sofrasından eksilen lokmadır.

ANAYASAL GERÇEK: SOSYAL DEVLETİN YÜKÜ VATANDAŞA DEVREDİLEMEZ

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 60. maddesi, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğunu ve devletin bu güvenliği sağlamakla yükümlü olduğunu belirtir.

TES gibi sistemlerde ise devlet, bu yükümlülüğü vatandaşın sırtına yüklemektedir.

Ayrıca 17. madde, bireyin maddi varlığını koruma hakkını güvence altına alır.

Maaştan zorunlu kesinti yapılması, açıkça mülkiyet hakkına müdahaledir.

Bu müdahale ancak ölçülü, adil ve kamu yararına dayalıysa meşru sayılabilir.

Gelir adaletsizliği derinleşirken, aynı orandaki kesinti düşük gelirli çalışanlar için çok daha ağır bir yük haline gelir.

Bu yönüyle, eşitlik ilkesine de aykırılık teşkil edebilir.

Başkan Görgel; “Şehrimizin her alanda güçlenmesi için yoğun mesai harcıyoruz”
Başkan Görgel; “Şehrimizin her alanda güçlenmesi için yoğun mesai harcıyoruz”
İçeriği Görüntüle

Devletin görevi, vatandaşın cebinden tasarruf toplamak değil, vatandaşın hakkını korumaktır.

Sosyal devlet, kendi sorumluluğunu bireyin omzuna devrettiğinde, adalet terazisi bozulur.

ULUSLARARASI HUKUK AÇISINDAN DA TARTIŞMALI

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1 No’lu Ek Protokolü, mülkiyet hakkını korur.

Zorunlu kesintilerle bireyin kazancına erişimin engellenmesi, bu hakkın özüne müdahale anlamı taşıyabilir.

Ayrıca AİHS madde 14 uyarınca, gelir düzeyine göre orantısız yük getirilmesi, ayrımcılık yasağıyla da bağdaşmaz.

Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin 9. maddesi, devletin sosyal güvenliği “etkin biçimde sağlama” yükümlülüğünü vurgular.

Bu, devletin görevi devretmesini değil, doğrudan yerine getirmesini öngörür.

EMEKÇİ İÇİN GERÇEK ÇÖZÜM: GÜVEN, ADALET VE GÖNÜLLÜLÜK

Emekçi bu ülkenin yükünü omuzlayan, üretimin asıl sahibidir.

Bir sistem, emekçinin rızası olmadan tasarruf adı altında maaşına el uzatıyorsa, orada güven duygusu zedelenmiştir.

Gerçek bir tamamlayıcı sistem için şu ilkeler hayati öneme sahiptir:

1. Zorunluluk değil, gönüllülük esası. Tasarruf, dayatmayla değil güvenle olur.

2. Gelire göre adil oran. Asgari ücretliyle yönetici aynı yükü taşıyamaz.

3. Kısmi çekiş hakkı genişletilmeli. Afet, işsizlik, borç ve eğitim durumları kapsama alınmalıdır.

4. Fon yönetimi şeffaf olmalı. Her emekçi, parasının nerede ve nasıl değerlendiğini bilmelidir.

5. Sendikalar ve STK’lar sürece dahil olmalı. Sosyal diyalog olmadan sosyal adalet olmaz.

Bu ilkeler gözetilmezse TES, tamamlayıcı değil, eksiltici bir sistem olarak tarihe geçecektir.

ZORUNLU TASARRUF DEĞİL, ONURLU YAŞAM!

Bir ülkenin en büyük gücü, silahında değil; alın terine sahip çıkan işçisindedir.

Emekçiyi korumayan hiçbir reform, ne kadar parlak görünürse görünsün, kalıcı olamaz.

Devlet, emekçinin kazancına değil, güvenine talip olmalıdır.

Biz diyoruz ki:

Emekçinin rızası olmadan hiçbir gelecek planı sürdürülebilir değildir.

Gerçek refah, zorunlulukla değil; adaletle, dayanışmayla ve onurlu yaşamla kurulur.