Çok büyük maliyetlerle oluşturulan Merkez Bankası döviz rezervi, İstanbul eski belediye başkanının yolsuzluk, rüşvet ve ihaleye fesat karıştırma iddialarıyla gözaltına alındığı günden itibaren 55 milyar dolar erimiştir.
Yani, bu süreçte 55 milyar dolar piyasaya sürülerek doların yükselmesi engellenmeye çalışılmıştır. O tarihten bu yana dolar kuru 38 TL civarında tutulmaya çalışılmaktadır. Seçim öncesinde Merkez Bankası döviz rezervleri eksi 50 milyar dolar seviyesine inene kadar da benzer müdahaleler yapılmaya devam edilmiştir.
Geçtiğimiz ay Merkez Bankası, politika faizini artırmak zorunda kalmıştır. Bu adım, dolara olan ilgiyi azaltmak ve parayı mevduata yönlendirmek amacıyla atılmıştır. Ancak geçtiğimiz bir yıl içerisinde dolar, enflasyon oranlarına göre ciddi bir getiri sunmamasına rağmen hem vatandaşların hem de şirketlerin ilgi odağı olmaktan kurtulamamıştır. Halen vatandaşlar ve sanayiciler dolar alımı konusunda istekli davranmaktadır.
Her ne kadar Merkez Bankası faiz artışı yapmış olsa da, dolara olan yönelim devam etmektedir. Para arzı sürerken, kredi faizleri yüksek olmasına rağmen şirketlerin kredi talebi azalmamaktadır. Harcamalarda da ciddi bir düşüş görülmemektedir.
Enflasyonla mücadelenin başarılı olabilmesi için talebin ve para arzının düşmesi, şirketlerin ve bireylerin kredi kullanmaktan kaçınması gerekmektedir. Ancak mevcut veriler bu tabloyu doğrulamamaktadır. Bir yanda yüksek faizle borçlanmak isteyenler varken, diğer yanda konkordato sayısındaki artış, karşılıksız çekler, protesto edilmiş senetler ve kredi kartı borçlarındaki patlama dikkat çekmektedir. Özellikle “zombi şirketler” olarak bilinen, krediyle dönen büyük şirketler düşük maliyetli krediye ulaşamadıkları için bilançolarında zarar açıklamaya başlamıştır.
Kısacası; ekonomi yönetimi elindeki tüm enstrümanları denemiş, adeta bütün tuşlara birden basmış olmasına rağmen enflasyonu da faizi de düşürememiştir.
Bu saatten sonra faiz artırılsa dahi ekonomi yönetimine olan güvensizlik nedeniyle hem yurtdışı hem de yurtiçi yatırımcılar yatırımlarını döviz ve altın üzerinden sürdürme eğilimindedir.
Bu durum sadece Türkiye’ye özgü değil. Tüm dünyada, ülkelere ve o ülkelerin para birimlerine olan güven düşmüş durumda. Para arzındaki genişleme sürdükçe, para basılması kaçınılmaz hale geliyor. Bu da beraberinde enflasyonla mücadeleyi imkânsız kılıyor. Fiyat artışlarını durdurmak ise neredeyse olanaksız hale geliyor.
Türkiye’deki büyük şirketlerin zarar açıklaması bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Türk Hava Yolları gibi dev bir şirketin, petrol fiyatlarının bu kadar düşük seyrettiği bir dönemde zarar açıklaması, açıklanan enflasyon oranlarının gerçeklerle örtüşmediğini göstermektedir.
Bilanço analizlerinde en büyük gider artışının personel giderlerinden kaynaklandığı görülmektedir. Bu da enflasyonun açıklanan rakamların çok üzerinde olduğunun başka bir göstergesidir.
Özetle: Ekonomi piyasalarında, gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında, Mehmet Şimşek ve ekibinin bu süreci başarıyla yönetebileceğine dair inanç her geçen gün azalmaktadır. Orta Vadeli Program şu an için çökmüş durumdadır. Yıl sonu hedeflerinin tutması mümkün görünmemekte, bu hedefler defalarca revize edilmiştir.
Ülkemiz ekonomisi aşırı kırılgan bir yapıya sahiptir. Küresel gelişmelere ve siyasi olaylara karşı çok hızlı tepki vermektedir. Bu nedenle geleceğe dair öngörüde bulunmak oldukça güçleşmektedir. Kayıt dışı ekonominin yaygınlığı da ekonomimizin öngörülebilirliğini azaltmaktadır.
Tehlikeler kapıda.
Geçmişte olduğu gibi dövize yönelimi engellemek adına baskı uygulanırsa, dövizin yurtdışına kaçma riski bulunmaktadır.
Şu anda elimizde yalnızca birkaç olumlu beklenti bulunmaktadır:
1. Turizm sezonunun yaklaşmasıyla birlikte yaklaşık 50 milyar dolarlık dövizin ülkemize girmesi bekleniyor.
2. Küresel petrol fiyatlarının düşmüş olması.
3. Euro kurunun yükselmesi; ihracatımızın Euro, ithalatımızın ise dolar ile yapılması.
Bunların dışında ekonomiye dair fazla olumlu bir tablo çizebilmek mümkün görünmemektedir. Gelişmekte olan ülkelerin borsaları yükseliş trendindeyken, bizim borsamız kayıplar yaşamaya devam ediyor. Bu da yatırımcının güveninin ne denli sarsıldığını ortaya koyuyor.
Artık yatırım seçenekleri oldukça azalmış durumda. İnsanlar adeta zorunlu olarak mevduata yönlendiriliyor.
Ekonomik gidişatı beğenmiyorum.
Erken seçim ihtimali gündeme gelebilir.
Selametle.