Kış Ortasında Emeği Kapı Dışarı Etmek
Afşin–Elbistan Termik Santrali’nde yaşananlar, artık yalnızca bir işletme tartışması değildir. Bugün burada konuştuğumuz mesele; emeğin değeri, sosyal devletin sorumluluğu ve bu ülkenin vicdanının ne durumda olduğudur.
Son aylarda Afşin–Elbistan Termik Santrali’nde meydana gelen iş kazalarında onlarca işçimizin yaralandığını, bazı vakalarda ise uzuv kayıplarının yaşandığını kamuoyu yakından takip etti. Emekçiler yalnızca alın terleriyle değil, bedenleriyle, sağlıklarıyla, hayatlarıyla bedel öderken; bugün gelinen noktada aynı emekçilerin soğuk kış şartlarında kapı dışarı edilmesi, kelimenin tam anlamıyla aymazlıktır.
Evet, bir işletme belli şartlar altında sınırlı sayıda işçiyle yollarını ayırabilir. 8–10 kişilik, hatta 15–20 kişilik çıkışlar hukuki çerçevede değerlendirilebilir. Ancak kış aylarında, bir anda yüzlerce, hatta 1000’in üzerinde emekçinin işine son verilmesi; ne olağan bir şirket kararıdır ne de kabul edilebilir bir yönetim anlayışıdır. Bu artık bireysel bir işletme tasarrufu değil, toplumsal bir krizin ta kendisidir.
Üstelik Afşin ve Elbistan, yalnızca bir istihdam merkezi değildir. Bu iki ilçe yıllardır termik santralin tozunu, dumanını, çevresel ve sağlık bedellerini ödemektedir. Bölge halkı çevresel yükü taşırken, emeğin bu kadar kolay gözden çıkarılması kabul edilemez bir çelişkidir. Çevresel bedeli halka, ekonomik bedeli emekçiye yükleyen bu yaklaşım, kamu vicdanını derinden yaralamaktadır.
Burada çok net bir gerçeğin altını çizmek gerekiyor: Her ne kadar santralde faaliyet gösteren şirket, kamuyla anlaşma yapmış özel bir şirket olsa da bu santral kamuya ait bir enerji üretim alanıdır. Dolayısıyla yapılan her uygulama doğrudan kamuyu bağlar. “Özel şirket kararı” diyerek sorumluluktan kaçmak mümkün değildir. Sosyal devlet tam da bu noktada devreye girmek zorundadır.
Eğer kamuoyuna yansıyan iddialar doğruysa, yerel emekçilerin yerine daha düşük maliyetli yabancı iş gücünün tercih edilmesi, yalnızca ekonomik bir tercih değil; etik, vicdani ve toplumsal bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Yerel emeği gözden çıkaran, bölge halkını yok sayan bu anlayış, kamuya ait bir tesiste kabul edilemez.
Daha da açık söylemek gerekir: Eğer emeği bu kadar kolay tasfiye eden bir şirket anlayışı varsa, tasfiye edilmesi gereken işçiler değil, bu anlayışın kendisidir. İşçiyi kapı önüne koyan yaklaşım, kamu yararı gereği öncelikle bu santralden uzaklaştırılmalıdır.
Bu mesele siyaset üstüdür. Eğer Sayın Milletvekili Ali Öztunç’un gündeme getirdiği iddialar doğruysa, artık sessizlik bir tercih değil, sorumluluktur. Sessiz kalan siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları ve ilgili kamu kurumları, yaşanan mağduriyetin büyümesine ortak olmaktadır.
İşçi Haklarını Koruma Derneği olarak şunu çok net ifade ediyoruz: İşçi ve emekçimizin her durumda ve her şartta yanında olacağız. Tek bir emekçinin dahi hakkının sahipsiz kalmasına izin vermeyeceğiz. Bu sürecin sonuna kadar takipçisi olacağız.
Çünkü biz şuna inanıyoruz: Emek gözden çıkarılırsa, toplum ayakta kalamaz. Vicdan susarsa, adalet yaşayamaz.