Değerli dostlar,
Türkiye ekonomisine dair son günlerde art arda gelen gelişmelerin ışığında, kamuoyuyla bazı tespit ve soruları paylaşmak zaruri hale geldi.
Bir tarafta borsa çıkışları, diğer tarafta yüksek faizler altında ezilen reel sektör… Ekonomik verilerin “normalleştiği” yönündeki söylemlere rağmen, sahadaki gerçek tablo ciddi soru işaretleri barındırıyor.
Bakınız, Vestel 2000 işçiyi işten çıkarmaya hazırlanıyor. Beyaz eşya sektörü başta olmak üzere birçok alanda belirgin bir durgunluk var. Yüksek faizler nedeniyle dev ölçekli şirketler dahi zarar açıklıyor.
Peki bu tablo düzelme midir, çöküşün sessiz fragmanı mı?
DÜNYADA DOLARIN TAHTI SALLANIYOR
Küresel cephede de işler sakin değil. ABD’nin kredi notu düştü. Dünyanın en borçlu ülkesi olan Amerika Birleşik Devletleri, rezerv para avantajına rağmen ekonomisini çevirmekte zorlanıyor.
Çin, elindeki dolardan kurtulmak adına tonlarca altın alıyor. Hem de rekor seviyedeki fiyatlara rağmen. Soru şu: Çin neyi biliyor da dolardan kaçıyor?
Bu sadece bir tercih mi, yoksa yaklaşmakta olan global bir sarsıntının işareti mi?
TÜRKİYE’DE BORSADAN BÜYÜK ÇIKIŞ: TESADÜF MÜ?
Gelelim iç piyasaya… Son günlerde BofA (Bank of America), Türkiye borsalarında sadece bir haftada 21 milyar dolarlık satış yaptı. Bu rakam bir finansal hareketten öte, derin bir anlam taşıyor.
Elinde bu kadar varlık yoksa kimin hisselerini sattı?
Bu satış bir çekilme mi, yoksa bir pazarlığın dışa vurumu mu?
Bu sorular henüz cevapsız. Ancak aynı anda borsadaki sert düşüşü engellemek için Varlık Fonu devreye sokuluyor, döviz kurundaki dalgalanmayı bastırmak için Merkez Bankası 50 milyar dolarlık rezerv kullanıyor.
Sormak lazım: Bu müdahaleler, içeriden bilgi alan dış yatırımcıların rahat çıkış yapabilmesi için mi?
MEHMET ŞİMŞEK POLİTİKALARI BAŞARILI MI?
Yüksek faiz politikası tam yetkiyle uygulandı.
Cumhurbaşkanlığı sisteminde, “ekonomiye müdahale var” diyenler şimdi sessiz.
İstedikleri faiz artırımları yapıldı, istedikleri düzenlemeler hayata geçti.
Peki, sonuç?
Hâlâ para arzında düşüş yok.
Enflasyon ve faiz bir yıl öncesine göre daha da yukarıda.
Kredi talebinde ciddi bir azalma yok.
Üretim düşüyor, işsizlik kapıda.
O halde şu soruyu soralım:
“Bu reçete doğru muydu?”
DOKTOR MU YANLIŞ, TEŞHİS Mİ?
Ekonomi bir organizmadır. Her ülkenin hastalığı farklıdır. Dolayısıyla her ülkeye aynı tedavi uygulanamaz. Aynı hastalık bile olsa, tedavi süresi, dozajı ve ilaç içeriği farklılık gösterir.
Belki de bu ülkenin ekonomik hastalığı doğru teşhis edilemedi.
Belki de uygulanan reçete doğru ama yanlış dozda uygulandı.
Belki de doktor yanlış.
Ve belki de en vahimi: Hasta iyileşmek istemiyor.
Bugün geldiğimiz noktada “sıkı para politikası” ile enflasyonun kontrol altına alınacağı iddiası sahada karşılık bulmuyor.
Firmalar zorlukta, yatırımlar askıda, gençler umutsuz.
ÖNÜMÜZDEKİ HAFTALAR
Ben bu şartlar altında döviz kurunda yukarı yönlü bir hareketlenme yaşanırsa şaşırmam. Evet, Merkez Bankası rezervleri artıyor deniyor. Para mevduata kayıyor gibi gözüküyor. Ama hâlâ ciddi bir kur riski kapıda.
Ekonomide denge sadece rakamlarla değil, güvenle kurulur.
Güven olmadıkça para da kalmaz, yatırım da yapılmaz, üretim de başlamaz.
Bugün itibariyle ekonomide “başarılıyız” diyemeyiz.
Ve birilerinin artık bu sorumluluğu üstlenmesi gerekir.
Çünkü:
Gemi su alıyor.
Yolcular sessiz.
Kaptan rotayı açıklamıyor.
Selametle.